NAÇİZANE
Kurtuluş son durak … Altı kadının bir apartmanda bir araya geldiği karargahlarının bir kuaför salonu olan bir örgüt ! kurdukları bir hikaye. Şaka bir yana sıklıkla duyduğumuz belki de tekrarladığımız bir çıkış noktaları var o kadınların. sevgimizle savaşabiliriz gördüğümüz şiddete karşı. Dayağa, tacize,ayrımcılığa maruz kalmaya daha güzel yaşayarak daha çok severek karşı durabiliriz diyorlar.
Kadınların acı karşısında ağladığı büyük büyük cümleler kuran bir film değil bu. Küçük adımlar atıyorlar seyirciye doğru ve konunun çok büyük kederine rağmen güldürerek üstelik.Ben filmi çok sevdim onu belirteyim ama aklıma takılan bir nokta var eminim hepimizin zihninde duran bir soru bu? Bu şiddeti hani şu sokaklarda kadınların saçlarından tutularak sürüklenmesine, bir gece çocuklarının gözleri önünde vurulmasına,tecavüze uğrayan kadın için hak etmiştir denmesine, terfi aldığında koridorlarda asansörlerde müdürlede çok yakın bu aralar temalı aşağılık yorumların yapılmasına yol açan şiddetin sorumlusu kim?
Gerçekten kadın kadının kurdu mu ? Bütün erkekleri yetiştiren bir kadınsa büyük sorunumuzun mimarları da bizler miyiz? Bu filmdeki bir karakter ikinci kadın; hayatın onu oraya getirdiği konusunda hem fikir oluyoruz film esnasında. Diğer kadını tanımıyoruz ama istiyoruz ki adam karısını boşasın ve bu karakterle evlesin nitekim film sonunda yine aynı karakter ne zaman boşayacaksın karını vari sözleri olan bir şarkı söylüyor.Aldatan erkek karşısında birleşen kadınlar bu durumda ne yapmalıyız her iki kadın içinde yılan olan kim acı çeken şiddete maruz kalan kim?
Bu düşünceler aklımdan geçerken şöyle bir taradım zihnimdeki onlarca kadını … Eğitimli,eğitimsiz,yaşlı,genç, zengin , fakir,doğulu,batılı… ve fark ettim ki hepsi oğlunun hayatı boyunca doyurulması bakılması temizlenmesi gerektiğine inanıyor.( Oysa hiçbiri kendi işini kendi yapamayacak hasta çocuklara sahip değiller.) Hepsi kızlarının iyi birer eş olmasını, itaat etmesini,çocuklar doğurup güzel yemekler yapmasını istiyorlar… Ve ilginçtir ki ellerinde kitapları,gazeteleri ; dillerinde feminist söylemleri olanlar dahi kocalarına hasta oldukları bir gün çocukla bir saat ilgilendiği için ve onları aldatmadığı için minnettarlar.
Galiba biz ,en azından bir önceki nesilden daha uzağı görebilenlerimiz , bedenimizin sahibi biziz onun hakkındaki kararları bile kendimiz veremiyoruz konuşmak düşünmek yaşamak istiyoruz, en az herkes kadar diye çığlıklar atmalı ve bunları yaparken Tarlabaşı’ndaki kederi acıyı yoksaymadan dışlamadan itelemeden düşünmeliyiz. Uzaktaki hikayelere yorumlarla dahil olarak değil, önce kendi hayatımızı değiştirerek; kendimizi, oğlumuzu, kızımızı eğiterek başlamalıyız savaşa ; erkekleri değiştirmeye çalışarak değil.
Yorumlar
Yorum Gönder