ÖLÜM
Ölüme dokunabilir misin ?
Kaç yıl önceydi hatırlamıyorum ölümün renginden neye
benzediğinden hatta varlığından dahi habersiz olduğum o en çocuk yaşlarımdı.
Bir gün kim bilir nasıl gündelik bir zaman dilimindeydik o an , kapı çaldı
kapıyı kim açmıştı acaba hatırlamıyorum ama gelen yengemdi. Çalıştığı için
gündüz hiç bize gelmezdi yengem; o gün gelmişti ama. Kapıdan girdi annem de
şaşkınlıkla karşıladı yengemi ilk sorusu ‘’ne oldu ‘’ oldu; halbuki annem evimize gelen kimseyi ne oldu
diye karşılamazdı genelde esprili bir seremoni olurdu kapıda ya da en azından
hoşgeeelldiniz diye karşılardı apartman merdiveninin başında. Ama o gün büyüklerin
algıladığı, sezdiği, bildiği bir anormallik vardı ve annem de ilk kez evimize
gelen birini ne oldu diye karşıladı. Yengem şık çantasını kapının yanına koydu
ve anneme bakarak ‘’Babam öldü’’ dedi . Sarıldılar …
Öncesini ya da
sonrasını hiç hatırlamıyorum zihnim adeta o anda kilitlemiş her şeyi. Ölümün
ilk karşıma çıktığı anı düşününce birden gözümün önüne düştü bu hatıra.
Sonra kaç yıl
sonra bilmiyorum ama ölümü dudağının kenarına küçücük beni kadar sakince , tüm
varlığıyla taşıyan bir esmer kızla tanıştım. Bazı annelerin ölebildiğini
fısıldadı bana kirpikleri. Ölümün minicik bir bedenin içindeki o ruha
ilişikliğini fark ettim. Elimi uzattım tutsun diye bir ölüm karşısında ne
denirdi bilmediğim yıllardı. El ele tutuştuk o esmer kız çocuğuyla, yürümeye
başladık ayrı ayrı çok defa nefesimiz kesildi. Birbirimizin hiç giremeyeceği
yollara girdik sandık,durakların, güzergahların çoktan değiştiğini düşündük ama
bir şekilde elimiz her defasında yine değdi birbirine. Yine ben geldim
dendiğinde açıldı kalbimiz; değiştik dönüştük büyüdük. Ama kesip atamadık el
ele tutuştuğumuz o tanımsız bir olma halini. Ölüm bütün gerçeği ile yeşil bir
odanın penceresinin arkasında gülümsedi bize ;birlikte el salladık mezar
taşlarından çok daha fazlası olduğunu bildiğimiz o bahçeye. Ölümün karasına
ağladığımız anlar da oldu, ‘’ölümden ötesi de yok ki’’ yi öğrenmiş o küçük kız
çocuğunun özgürlüğünden korktuğumuz anlar da …
Çocukluğun tüm
masumiyetiyle tuttuğum elin ardından yanı başıma başka bir kadın düşüverdi.
Bilemezdim sınanmaları,aşksızlıkları,tercih etmeleri edilmeleri, yolları,
yılları … Kustuğunuzda başınızı tutan ilahi eller vardır ya işte o ellerdendi onunkiler,
kaybetmekten korktuğun ama kaybedemeyeceğini anladığın o sonsuz duygulardandı.
Ölümün hem içinde hem de çok uzağındayken ya ona da değerse diye ağladığım
hastalıklı anlar da oldu.
Tanımadığım bir
bedenin içinde olduğunu bildiğim tabutun yanında gerçeğin ağırlığına yas
tuttuğum da oldu .
Zamanla Bayramlarımın yaşlı elleri de gitti
bir bir ölüm denen bilinmezin koynuna.
Biliyorum artık;
Ölüm herkesi
eşitleyen adaleti ve değdiğini eksik bırakan adaletsizliği ile dolanıyor bu
koca mavi düzende.
Ama bilmek yetmiyor anlamaya.
Çünkü
Bir gün bir haber
geliyor ‘Ölüyor ‘ diye
Hemen ardından
koynundaki ölümle dolanan başka biri ‘Alışırsın ‘ diyor
Sen ölümün karanlığında,
tek bir kelimenin tonlarca ağırlığı altında tüm nasıllarınla, nedenlerinle
susup kalıyorsun.
Yorumlar
Yorum Gönder