İÇ SES - 3
Kendinizi ilk ne zaman büyük bir sınanmanın kapı eşiğinde hissettiniz bilmiyorum ?
Benimki üniversiteye girmeye çalıştığım yıla denk geliyor . Belki hayatı çakmaya çalışmaya başladığım yılların başı olması sebebiyle belki de bütün bir dünyanın , bütün bir dünyamın kabul etiği bir sınavın varlığı sebebiyle …
Pek tabi herkes gibi zamanla üzerine yüklenen anlamların hiçbirini taşımadığını anladığım bir sınanma haliydi.
Kuyruğuna neredeyse bir ömürlük umutlar yüklemiş şıklar …
Adeta tüm ömrün krokisini çizer gibi özenle karalanan optik formlar. Alice’in harikalar diyarını vaat eden kocaman okul kapılarından girilince yanlış masalda olduğumuzu anlamam çok da uzun sürmedi. Zira harikalar diyarına geçtiğimi düşünürken benim arabam bal kabağına dönüşüverdi.
Önce derin bir aldatılmışlık hissi. Bütün dünya bir olup kandırmıştı beni. Gece gündüz kalp çarpıntılı bir dönemin sonu hayal kırıklığına dönüşmüştü. Ama insan hayatta kalmaya programlı bir canlı türü bir biçimde son ana kadar direniyor , zihnim de direnmeyi seçti. Gözlerim görmeyi, ellerim dokunmayı ve kalbim hissetmeyi ...
Bu kadar çok klişe ile karşı karşıya kalacağımı bilmiyordum. Meğer bizi saran o ahlaklı toplumun ne çok ahlaksız bönyargısı (!) varmış. Bizden yıllarca ne çok şeyi saklamışlar , ne çok şeyi o şıkların arkasında gizlemişler. .
Birey olabilmekle bencil olmayı birbirine bulayıp sakın sakın ha diye parmak sallamışlar bize. Sakın bencil olma derken aslında birey olmamızı da engellemeye çalışmışlar - bunu bilerek mi yaptılar yoksa onlar da hala farkında değil mi henüz tam karar veremedim -
Oysa mutlu olmanın ve mutlu etmenin yolu birey olabilmek ..
Tek başına sevebilmeyi,yaşayabilmeyi,eğlenebilmeyi , mücadele edebilmeyi ...öğrenmek çok mühim mevzu .
Kişinin yaşı, eğitim seviyesi , geldiği kültürden bağımsız bir süreklilikte devam eden bitimsiz kadın erkek oyunlarının temeli , yüklendiğimiz bütün rollerin manasızca kabul edilmişi tek düze hikayelerinin kaynağı ….
Halbuki insan sevmeyi kimsenin yardımı olmadan başarabiliyor. Olağan , hayatın içinde …
Aranızda sevdiği bir kediye yanaşmadan önce o kedi buraya gelecek önce bir adabıyla sürtünecek diye düşünen var mı ? Sanmıyorum …
İnsan evlatları olarak kendini çok akıllı sanan aptal bir türüz. Üzgünüm ama öyleyiz.
Mükemmel uyumun salındığı doğanın bir parçası olarak kendini o doğadan bağımsız düşünmek aptallık değil de ne ?
Kocaman pencerelerimiz ardında - ki teknoloji sağ olsun artık sardunya saksılı pencereler ardında da bakmıyoruz dünyaya- listeler , favoriler, gizli özne dolu gizlenemeyen egocuklu twitler, hissedilemeyen ama küçük oyunlarımıza fon olan şarkılar , heyecanını hissedemeden efektlerle boyadığımız manzaralar, aslına benzemeyen fotoğraflarla süslü kişisel hesap-laşmalar …
Uzayıp gider liste..
Daha iyi daha havalı daha başarılı daha çok arzulanan haklı her zaman haklı en çok haklı olmak için sürüp giden yaşama yük edilen onca yalan dolan.
Aslına bakarsan kimse kimsenin ömrüne yük olmaya gelmez dünyaya. Kimse cefa olsun diye düşmez kimsenin ömrüne. Herkes parmak izi misali bir ayak izi bırakarak geçer gider bu dünyadan farklı yollardan ama mutlaka geçer ve gider.
Bir gün biter büyük oyun bitimlidir.
Ne olursa olsun kim haklı olursa olsun yaşanmış yaşanmamış ayıplanmış kazanılmış kaybedilmiş vazgeçilmiş her şeyle birlikte , bütün amaları ve rağmenleriyle biter. Sınanmalarla yoğrulsa da sınamalarla yorsa da biter .
Demem o ki bence biz tek başımıza sevmeyi , üretmeyi , yaşamayı ve mutlu olmayı becerebilirsek , sardunyadan , kiraz ağacından , yağmurdan sonra beliriveren ebemkuşağından biraz daha yaşam bilgisi çakabilirsek , bir parçası olabilirsek dünyanın işte o büyük sınanmadan alnımızın akı yüreğimizin balı ile çıkarız .
Şair ne demiş *
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
ve bir orman gibi kardeşçesine,
Eğer öğrenebilirsek bir ağaç gibi tek ve hür olabilmeyi belki başarabiliriz sardunyayla dahi kardeş olabilmeyi …..
Nazım Hikmet\Davet
Yorumlar
Yorum Gönder